İçeriğe geç

Felatun Bey ile Rakım Efendi hangi akıma mensuptur ?

Felatun Bey ile Rakım Efendi: Bir Hayal Kırıklığının Hikayesi

Kayseri’de, hayatın çok hızlı akmadığı, ama yine de hızla büyüyüp değişen bir dünyada yaşıyorum. Her gün dışarı adım attığımda, şehri ve insanları gözlemleyerek bir anlam arıyorum. Bazen yavaşça büyüyen o anlamlar, öyle ansızın gelir ki, günlerce bunlar hakkında düşünmeden duramam. İşte bir akşam, yine kendimi kitaplarımın içinde kaybolmuş bulduğum bir anda, Felatun Bey ve Rakım Efendi’nin hayatlarına daldım. Ama onlardan öğrendiğim bir şey vardı: Hayal kırıklığı ve umut, aynı anda var olabilir.

Bir Akşam Üzerine Düşünceler: Felatun Bey ile Rakım Efendi

Her şey, bir sabah Felatun Bey’in dünyasında başlamak üzereydi. Gözlerimde Felatun Bey’in yüzü canlanırken, o kadar belirgindi ki; sanki her an onu karşımda görecekmişim gibi hissettim. Bunu başkaları fark eder mi diye düşündüm; bu kadar duygusal olmam normal miydi? Ama Felatun Bey, bana gerçekten hitap etti. Onun derinlikten uzak, yüzeysel bir dünyaya sıkışmış olmasına rağmen her zaman daha fazlasını arayan, hayattan çok şey isteyen bir adam olmasındaki çelişki bana dokundu. O kadar çok sevdiği parıltı ve şatafat var ki, her bir adımında içimde bir hüzün beliriyor. O kadar fazla şey istiyor ki, hayalini kurduğu dünyaya ulaşmaya çalışan ama ulaşamayan bir adam gibi. Ve bu hayal kırıklığının içinde, biraz da olsa, umut vardı. Belki de aradığı mutluluk, bir an için ondan elini çekmişti. Ama o umut, en derin köşelerde bir ışık gibi parlıyordu.

Rakım Efendi, bana daha sakin bir dünyayı hatırlattı. Onun kararlılığı, içindeki derinlik, sabır ve gerçeklik arayışı, Felatun Bey’in dünyasına bir kontrast gibiydi. Rakım Efendi, dış dünyanın gösterişine kapılmayan, kendi iç dünyasında huzuru arayan bir adamdı. Bu huzur, beni hemen içine çekti. Felatun Bey’in ne kadar dış dünyada kaybolmuşsa, Rakım Efendi de o kadar içsel bir yolculuk yapıyordu. Birinin o hızlı, parıltılı hayatı, diğerinin ise sakin, mütevazı ama bir o kadar da derin yaşamına bir arayış gibi bakarken, her birinin yolunun bambaşka olduğuna şahit oldum.

İçsel Çatışma: Felatun Bey mi, Rakım Efendi mi?

İçimde bir sessizlik oldu. Felatun Bey mi? Rakım Efendi mi? Aralarında bir fark vardı. Her ikisi de aynı dönemin, aynı toplumun bireyleriydi. Ama birinin aklı dış dünyada kaybolmuşken, diğerinin aklı yalnızca içsel bir arayıştaydı. Her ikisi de bir akıma mensuptu; Felatun Bey, pozitivist akıma aitti. Hayatta başarıyı ve rahat yaşamı dışsal faktörlere bağlayan bir bakış açısı vardı. Rakım Efendi ise, ona zıt olarak, daha çok bireysel bir doğruluk ve içsel keşif peşindeydi. O ise bir realiste, yani realizm akımına aitti. Ama aradıkları dünyalar birbirinden çok farklıydı.

İçimde bir hayal kırıklığı vardı çünkü ben her ikisinde de bir şeyler bulmuştum. Felatun Bey’in yaşadığı hayatta bir tür boşluk vardı, ama yine de onunla birlikte büyümek istiyordum. Rakım Efendi’nin dünyasında ise huzur vardı, ama biraz da sığ kaldım. Bir türlü birinin dünyasında tam anlamıyla var olamıyordum. Sanki her iki dünyaya da aitmişim gibi ama her iki dünyadan da bir parça eksik kalıyordum.

Duygusal Bir Çıkmaz: Hangi Akıma Ait Olmalıydım?

Bu sorular bir türlü içimde yankılandı. Felatun Bey’in dünyasına kaybolmak mı? Yoksa Rakım Efendi’nin dünyasında sabırla beklemek mi? Bu arayışın içinde boğulmaya başladım. Kimi zaman rakı masasında otururken, etrafımdaki insanlardan kaçtım. Sosyal medyada başkalarının hayatına, yüzeysel başarılarına bakarken, bir boşluk içime doldu. Felatun Bey’i bir anlamda anlamıştım, o yüzden biraz ona kaydım. Ama yine de, içimde bu dışsal her şeyin anlamını sorgulayan bir yan vardı. O zaman fark ettim ki, belki de ikisinin karışımıyım. Hani bir yanda Felatun Bey’in hızına, diğer yanda Rakım Efendi’nin derinliğine sahip olmak istiyorum. Ama ikisinin de gerçek anlamda iç içe geçtiği bir dünya var mı?

Gerçekten neyi istiyordum? Bir şeyleri kazanmak için parıltılar içinde mi kaybolmalıydım yoksa bir ömür boyu içsel bir yolculuğun içinde mi var olmalıydım? Bir tür orta yol olabilir miydi? Ama bir yanda da, kaybolan zamanı düşünürken, içimde büyüyen bu hayal kırıklığının, beni her iki akıma da yabancı kıldığını fark ettim. Belki de her ikisi de farklı akımların, farklı düşünce biçimlerinin getirdiği sınırlarla savaşıyordu. Ve bu savaş, ne Felatun Bey’de ne de Rakım Efendi’de tam anlamıyla kazanan oldu.

Sonuç: Bir Yolculukta Kaybolan Umut

Yine de bu hikayenin sonu yok. Felatun Bey’in arayışı, hayalleri ve Rakım Efendi’nin gerçekliği, bir araya geldiğinde bile bir anlam kazanamaz gibi görünüyor. Ben, iki dünyayı da içinde hissedebilen, bazen Felatun Bey’in hayallerine kapılan bazen de Rakım Efendi’nin sakinliğini bulan biri olarak, ne gerçek bir sonuca varabiliyorum ne de bir yolculuğa çıkabiliyorum. Bu yazıyı yazarken, hala içimde bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorum. Biri bana şu soruyu sorsa: Felatun Bey mi, Rakım Efendi mi? Hangi akıma mensupsun? Cevabım yine de belirsiz kalacak, çünkü ikisinin de dünyasında kaybolarak bir yerlere varmaya çalışırken, belki de kendi dünyamı bulamıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
ilbet giriş